1 Mart 2016 Salı

İstanbula en yakın haftasonu kaçamağı alternatifi. Sapanca-Maşukiye

Başlıktan da anlaşılacağı üzere derdimiz İstanbuldan bir günlüğüne de olsa uzaklaşmak. Nereye gitsek ne yapsak diye düşünüyoruz ve Sapanca-Maşukiye'de karar kılıyoruz. Her haftasonu hareketle turlar düzenleniyor buraya. Fırsat sitelerinde çok uygun fiyatla tur satın alabiliyorsunuz. Fakat burda dikkat etmeniz gereken şey fırsat sitelerine yazılan fiyat tur şirketlerinin hizmet bedelini düşürerek yazdıkları fiyat oluyor. Tur otobüsüne bindiğinizde sizden hizmet bedeli alacaklarını tur açıklamasında belirtiyorlar. Yani normal tur fiyatı ne ise zaten onu ödemiş oluyorsunuz. Ekonomik yönden bir kazancı olmadığını düşünerek tur satın alma işine hiç girmiyoruz. Şahsi aracımıza benzini doldurup yola çıkıyoruz.



İzmite doğru yol alıyoruz. Burdan Sapanca yönüne doğru ilerliyoruz. Önce Sapanca gölü kıyısında sabah kahvaltısı yapıp daha sonra göl kıyısında yürüyüşe çıkmayı planlıyoruz. 
 Köy yollarından geçerek göl kenarına ulaşıyoruz. 


Aygır deresinin bir kolu ormanın içinden akıyor. Yanında biraz hava almak için yol kenarına çekiyoruz aracımızı. Ormanın içinden geçen aygır deresinin muhteşem manzarasında orman havası bizi kendimize getiriyor. 





Göl kenarında çok güzel evler var. İnsanın varını yoğunu satıp alası geliyor gerçekten. Sessizlik ve huzur hakim. Kasaba meydanında kafeler, restoranlar da mevcut. Ayrıca çok sayıda otel de var göl kıyısı yakınlarında. Konaklamayı düşünürseniz her bütçeye uygun seçenekler bulunabilir. 
Gölün tam kıyısında çok sayıda tesis mevcut. Kahvaltı edebilir, kahvenizi yudumlayabilir ya da nargile keyfi yapabilirsiniz. 
Sapanca Gölü



Kahvaltımız inanılmaz lezzetli. Hepsi doğal ürünlerden. Servis epeyce hızlı ve porsiyonlar iki kişi için bile fazla gelebiliyor. Ama biz oralı değiliz :) Manzaramız da o kadar iştah açısı olunca insan bir türlü masanın başından ayrılamıyor. Gölün üzerindeki bir iskelenin etrafında cam balkon sistemiyle oluşturulmuş bir alan üzerindeyiz.





 Altımıza gölün suları vuruyor. Dünyanın en rahatlatıcı sesi. Martılar ve karabataklar suyun üzerinde sürüler halinde yüzüyor. Bir kedi göl kıyısından su içiyor. Saatlerce otur izle ve hiçbirşey düşünmeden keyfini çıkar :)


 

Kahvelerimizi göl kenarındaki bu küçük köşede içmeye karar veriyoruz. 





Biz kahvelerimizi içerken bu minnoşlar da tepemizde sallanıyor. Tek yapmanız gereken ufak tıkırtılarını ve gölün minik dalgalarının sesinin tadını çıkarmak.
 Kahvelerimizi de içtikten sonra ufaktan yürüyüşe çıkıyoruz. Gerçekten çok güzel fotoğraf kareleri yakalayabileceğiniz gölün kıyısında gözümüze güzel gelen herşeyi fotoğraflamaya başlıyoruz.






Göl kenarında çim uçak pisti mevcut. Kırkpınar Havalimanı. 
Kırkpınar Havalimanı
Yürüyüşten sonra tekrar aracımıza atlayıp Maşukiye'ye gidiyoruz. Kasabanın içinden geçerek Aygır Deresine doğru ilerliyoruz.


Maşukiye
Kartepenin eteklerine doğru çıkıyoruz. Köy yollarından geçiyoruz. Karşımıza tur otobüsleri çıkmaya başlayınca yaklaştığımızı anlıyoruz. Kartepenin zirvesinden başlayarak Maşukiye'ye kadar uzanıyor. Dere kenarında yine Sapanca gölü kıyısında olduğu gibi kafeler, restoranlar ve birkaç otel de mevcut. Dere üzerine kurulmuş bungalovlar üzerinde insanların keyiflerine diyecek yok. Aracımızı parkedip yukarı doğru yürüyoruz. 


Aygır Deresi
Dere kenarında böyle küçük gizemli mağaralar da mevcut 





Dere kenarında maceracılar tarafından trekking ve atv safari turları da düzenleniyor. Ayrıca grup halinde gelip Paintball bile oynayabilirsiniz.
Yürüyüşümüzü tamamlayıp bol bol fotoğraf çektikten sonra İstanbula dönüş için tekrar aracımıza binip yola çıkıyor ve bir haftasonunu daha bitirmiş bulunuyoruz. 
Haftasonu alternatifleriniz arasına mutlaka ekleyin. Tekrar görüşmek üzere :)



An evening with Machine Head...Sofya-Bulgaristan

Bu yazıyı yazarken bile içim titriyor. Çünkü Sofya demek benim için artık hayatımda izlediğim en güzel konser anısı demek. Yıllardır izlemek istediğim, hayranı olduğum Machine Head'i geçen yıl kurban bayramında izleme imkanı buldum ve Sofya yollarına kendimi attım. Herşey aşağıdaki konser takvimi ile başladı.
İlk başta kararsız kaldık. Atina, Selanik ya da Sofya hangisine gitsek dedik. Kararımızı Sofya'dan yana kullanmamızın sebeplerinden biri de ekonomik olarak daha hesaplı olmasıydı. Aylar öncesinden konser biletlerini internetten satın aldık. Tam bu noktada belirtmek gerekiyorki Sofya'da Türkiye'ye gelmesini beklediğiniz pek çok grubun konserleri oluyor. Gerçekten izlemek istediğiniz ama ülkemize bir türlü gelmek bilmeyen grupları beklemektense siz onlara gidin. Bulgaristan aynı zamanda bilet fiyatları konusunda da oldukça cazip. İkinci aşama olarak Bulgaristan'a vize başvurusu yapılması gerekiyordu. 
Bulgaristan eğer geçerli Schengen vizeniz var ise sorun çıkarmıyor. Konsolosluğu arayıp teyit ettikten sonra Bulgaristan vizesi için başvuru yapmaktan vazgeçtim. Ancak kardeşim için Vize Merkezi'ne başvuru yaptık. Şahsi belgeleriniz dışında ihtiyacınız olan seyahat sağlık sigortası, otel ve uçak bileti rezervasyonu gibi angarya işlerle uğraşmanıza gerek kalmıyor. Hepsini sizin adınıza hallediyorlar. Gerekli belge ve pasaportu teslim ettikten 2 gün sonra vizemizin onaylandığını söylediler. Artık Machine Head için hazırdık :)
Otel masrafından kısmak adına Booking.com'daki en uygun seçenek olan EasyHotel'i tercih ettik. Kahvaltı servisi, odalarda mini bar, gardrop, kasa ve housekeeping gibi hizmetleri vermiyorlar. Eğer talep ederseniz ücrete tabi. Hatta odalarda saç kurutma makinesi bile yok gidip lobiden talep ediyorsunuz çünkü onu bile koyacak yer yok (ücrete tabi değil:) İki kişi zor bela sığacağınız kadar küçük odaları var. Oda banyosunun bir uçak tuvaletinden tek farkı ise yaklaşık 70 cm çapında bir perde ile ayrılan bir duş alma alanının olması. Ama zaten amaç bizim gibi sadece biraz kestirmelik ve eşyalarınızı bırakmalık bir yer bulmaksa tercih edilebilecek en iyi alternatif. Zira oda fiyatları çok uygun. 3 gece için 160 TL gibi bir ücret ödedim. Konaklama ücretini kredi kartından konaklama öncesi tahsis ediyor otel. Bu biraz rahatsız edici bir durum olsa da benim işime geldi diyebilirim. Zira bütçem kısıtlıydı ve en azından otel ücretinin aradan çıkmış olması gezi boyunca bana özgürce harcama yapma imkanı sağlamış oldu.  Otel şehir merkezine yaklaşık 20 dakikalık yürüme mesafesinde. Ayrıca otelden çıktığınızda 3 dakikalık yürüme mesafesinde metroya ulaşıyorsunuz. Şehir merkezine bu metro ile çok daha çabuk gidebilirsiniz. Tabiki biz bu metroyu son gün tesadüfen farkettik :D
Sofya'ya bir çok otobüs firmasının seferleri var. Ayrıca tren seferleri de mevcut. Bu kadar yakın mesafe olunca bir değişiklik yapıp tren ya da otobüs ile mi gitsek diye düşündük fakat iki kişilik ücretin uçak bileti fiyatından biraz daha az olduğunu görünce zaman kazanmak adına uçakla gitmeyi tercih ettik. Türk Hava Yollarının tarifeli seferi ile saat 6.55'de uçağımız. Ancak bayram arefesi Atatürk Havalimanının halini az çok bildiğimiz için birkaç saat erken giderek check-in ve pasaport işlemlerimizi halledip beklemeye başladık. 
Machine Head tişörtümü üstüme geçirdim düştüm yollara. 2008 Metallica konseri için kardeşimle Adana'dan İstanbula gelişimizden beri hiç bu kadar heyecanlı bir yolculuk yapmamıştık. 
Tabi bu kadar erken saatte uyanınca biraz devreler yanıyor. Serserilik yapmaya başlıyor insan :) Kısa ama keyifli bir yolculuk sonunda Sofya'ya ulaşıyoruz. Pasaport kontrolünden sonra şehir merkezine nasıl ulaşabileceğimizi araştırıyoruz terminalde. Bu arada bir de exchange yapmamız gerekiyor. 1 Türk Lirası ortalama 1,60 Bulgar Levasına denk geliyor. Exchange ofislerinde Türk Lirası da geçerli. Ama yine de nakitinizin bir kısmı ile Euro almakta da fayda var. Çünkü her exchange bürosunda Türk Lirası geçerli olmayabiliyor. Metro veya otobüs ile şehir merkezine ulaşmak mümkün. Toplu taşıma bir hayli uygun fiyatlı. İstanbulda metrobüse kişi başı ödenen ücreti iki kişi metro bileti için ödedik. 
Şehir merkezine ulaşınca ilk iş olarak konser biletlerini teslim almamız gerekiyordu. Aylardır biletlerin elime geçeceği anı hayal eden ben Eventim ofisini ararken ordan oraya koşturup durdum. (Eventim bizdeki Biletix gibi. Etkinlik biletlerini internetten satın alıyorsunuz daha sonra isteğe göre ofislerinden basılı olarak teslim alabiliyorsunuz. Ya da akıllı telefonlarınıza QR kodu olarak da göndertebilirsiniz.)
Sonunda elimdeler :) Bu sevincin ardından midem isyanlarda olduğundan önce küçük bir kafede yemek yedik. Ardından eşyalarımızı bırakmak için otele doğru yol alıyoruz. Fakat sonradan farkettik ki aslında otelden oldukça uzaktayız. Sonunda yürüye yürüye Vitosha caddesinin başlangıcına ve Adalet Sarayına varıyoruz. Şehri epeyce turlamış olduk bu sayede. Ama otel hala ortalarda  yok. Türkçe konuştuğumuzu duyan bir Türk vatandaşı yanımıza gelip yardımcı olmayı teklif ediyor. 5 yıldır Sofya'da yaşayan bir öğrenciymiş. Otelin tam yerini bilmese de adres tarifine bakarak en azından hangi yöne gitmemiz gerektiğini söyledi. Teşekkür edip yürümeye devam ettik bizde. 
Otele varıp odamıza çıktık. Eşya yerleştirip uykuya daldık. Odalar küçük olduğu ve hiç dolap bulunmadığı için valizlerinizi yatakların altında bulunan nişlere yerleştiriyorsunuz. O yüzden eğer EasyOtel'de konaklamayı tercih edecekseniz tavsiyem yanınıza çok büyük valiz almamamız. Kabin boy bir valiz yeterli olacaktır.
Biraz uykumuzu aldıktan sonra tekrar dışarı çıkıp şehri turlamaya başlıyoruz. Otelden çıkmadan evvel şehir haritası ediniyoruz. Haritada Free Sofia Tour adında bir tur etkinliğinden bahsediliyor. Fakat son tur saat 6'da başlıyor. Biz şehir merkezine ulaşana kadar son tur başlamış oluyordu o yüzden yetişmek için kendimizi zorlamadık. Yürüyerek Vitosha caddesinin başına ulaşıyoruz. Tam o anda Adalet Sarayı önünde elinde Free Sofia Tour tabelası taşıyan genç bir çocuk görüyoruz. Kaynak yapsak farkedilir mi acaba diye düşünüyor ve bu düşünceyi uygulamaya koyup kalabalığı çaktırmadan takip etmeye başlıyoruz. Fakat yürürken bizi farkediyorlar :) Tur esnasında öğreniyoruz ki zaten kayıt yaptırmaya falan gerek yokmuş. Vitosha caddesine yakın bir noktada tura katılmak isteyenler toplanıyor vakit dolduğunda tur rehberi eşliğinde gezi başlıyor. Sadece yürürken elden ele dolaşan kağıda isminizi ve kaldığınız otelin adını yazıyorsunuz. Tur bitiminde ise tur rehberine bir miktar bahşiş veriyorsunuz. Yani tur ücreti sizin belirlediğiniz miktar neyse o :) Tur rehberi öğrencilerin bu işi yaparak harçlıklarını çıkaran üniversite öğrencileri olduğunu da öğrendik. 
Adalet Sarayı

Biz ilk durağı Adalet Sarayı olarak kabul ettik ve yürümeye devam ediyoruz kafile ile birlikte. Bir sonraki durak Banyabaşı camii.
Banyabaşı Camii

Geniş kubbesi ile dikkat çeken camii Osmanlı İmparatorluğu zamanında inşa edilmiş. Avrupa'nın en eski camiilerinden biri olarak kabul ediliyor. Şehrin en büyük caddesi Maria Luiza caddesi ve Merkez hamamı arasında yer alıyor.
Azize Sofya Heykeli

Eski Komunist Parti binası

St Nedelya Kilisesi


Sofya'nın tam merkezinde bulunan St. Nedelya Kilisesi içindeki duvar resimleri ile de dikkat çekiyor. 

St George Rotunda Kilisesi

Aziz George Rotunda Kilisesi Sofya'da bulunan en eski yapılardan bir tanesi. Osmanlı döneminde camii olarak kullanılmış. UNESCO tarafından koruma altına alınmış. Kilise bahçesinin içerisinde ayrıca bir Roma şehri olan 'Serdica'nın kalıntılarını da görmek mümkün. 


Alexander Nevski Katedrali
Alexander Nevski Katedrali hem kentin simgelerinden bir tanesi olma hem de dünyanın en büyük Doğu Ortodoks kilisesi olma özelliğini taşıyor.

Merkez Hamamı
Çeşme ve havuzları ile dikkat çeken bir hamam. Dışında bulunan küçük çeşmelerden akan şifalı kaynak sularını dilerseniz bir şişeye doldurup yanınızda taşıyabilirsiniz. 


Bulgarian National Bank 
Bu komik balkon Ulusal bankaya ait. Tur rehberinin anlattığına göre bankayı zarara uğratan banka yöneticileri bu balkondan kendilerini aşağı atarak intihar ediyorlarmış. Bu sebeple adı 'Suicide balcony' yani intihar balkonu olarak anılıyormuş.

Aziz Nikolas Rus Kilisesi



Turumuz sona erdikten sonra tur rehberi öğrenci arkadaşımıza emeğinin karşılığı olarak bahşiş bırakıyoruz. Yaklaşık 2 saatlik bir süre boyunca bizi Sofya'nın bir ucundan diğer ucuna yürüterek getiren rehberimiz ve kafile ile vedalaştığımızda hava çoktan kararmış ve midemiz kazınmaya başlamış oluyor. Geldiğimiz tüm yolları geri yürümeye başlıyoruz fakat bir anda kaybolduğumuzu farkediyoruz. Neyseki kardeşim navigasyon cihazı gibi. Haritayı birkaç saniye evirip çeviriyor ve anında yönümüzü tayin etmeyi başarıyor. 19 senelik kardeşimin bu yeteneğini ise ilk defa bu gezide görmüş olmanın şokunu yaşıyorum. 




Dönüş yolunda böyle ufak molalar verip tuhaf tuhaf fotoğraflar çekerek kendi çapımızda eğlendik :)
Yürüyerek tekrar başlağımız yere, Vitosha caddesine dönüyoruz. Önce karnımızı doyuruyor ardından siyah bira içmek üzere güzel bir mekan aramaya başlıyoruz. Cadde Sofyanın alışveriş ve eğlence merkezi. Cadde üzerinde bulunan barlarda içeceklerinizi içerken caddenin sakin ama bir o kadar da hareketli atmosferinin tadını çıkarabilirsiniz.





Vitosha caddesinde muhabbet ve bira ile geçen keyifli bir akşamdan sonra yürüyerek otelimize dönüyoruz. Gece uykumuzu iyice aldıktan sonra sabah erkenden uyanıyoruz. Machine Head için heyecanımız tavan yapmış durumda. Vitosha caddesinde sabah kahvesinin ardından tramvaya binmek üzere Maria Luiza caddesine doğru yürüyoruz. Tramvay bileti için tek binişlik bilet almak yerine tüm gün geçerli olan toplu taşıma biletlerinden satın alıyoruz. Bu sayede tüm gün toplu taşımaya her seferinde ücret ödememiş oluyorsunuz. 
Machine Head için hazırız :)

Açıkçası nerede ineceğimiz konusunda fikrimiz yok. Tramvayda İngilizce anons da yok. Sorduğumuz kimse de İngilizce konuşamıyor. En sonunda yaşlı bir teyze gideceğimiz yeri adresi gösterince anlıyor ve inmemiz gereken yere geldiğimizde işaret edeceğini tarzanca bir dille anlatmaya çalışıyor. 
 
 
Universiada Sport Hall


Konser üniversitenin spor salonunda gerçekleşecek. Giriş saati konusunda hiçbir fikrimiz yok ve konser alanına ulaştığımızda saat daha 11. Hala hazırlıklar devam ediyor. Grup bile daha yeni gelmiş. Grubun rodilerinden biriyle karşılaşıp muhabbet ediyoruz. Belki Rob Flynn'i falan görürüz diye umut ettik ama kulisin yakınlarında kuş uçurtmuyorlar:D  Bizde mecburen birşeyler yiyebileceğimiz bir yer bulup birşeyler atıştırmaya ve birer bira içmeye karar veriyoruz. 


Saatler süren bekleyişin ardından Bulgar metalciler toplanıyor ve kapılar açıldığında herkes önden bir yer kapabilmek için birbirini gırtlaklıyor. Kan çıkacak neredeyse. 




Ve bizde çabalarımızın karşılığında kendimize en önden bir yer edinmeyi başarıyoruz. Sahne kıpkırmızı. Sabırsızlıkla sahneye çıkmalarını bekliyoruz. Yazının bundan sonrası Machine Head hayranları için gelsin :D

 

En sonunda bekleyiş bitiyor. Sahnedeler. Phil Demmel tam önümde. Sol tarafında Machine Head hayranlığımın sebebi olan vokalist Rob Flynn. Imperium'la başlangıcı yapıyorlar. Salon yıkılıyor. Phil Demmel gözümün içine bakıyor. Bir pena atıyor fakat bana ulaşamadan yerde kayboluyor. 



Now we die, Locust...arka arkaya patlatıyorlar. Daha üçüncü şarkıda boynumuz tutuluyor headbang yapmaktan. Bu arada Rob Flynn'den bomba bir soru geliyor. Kim old school Machine Head dinlemek ister? Anlıyorum ki 'From this day' çalacaklar. Bu soruya çılgınlar gibi bağırarak cevap veren azınlığın yaş ortalamasını yükselten kitle olduğunu ve benim de onlar arasında olduğumu farkettiğim an aynı zamanda artık yaşlandığımı farkettiğim an olmuştu :) 

Phil Demmel-Rob Flynn

Darkness Within çalarken bariyerlerin üzerindeyim. Rob Flynn ile karşılıklı eşlik ediyorum şarkıya. Sonunda istediğimi alıyorum ve Rob Flynn'in güvenlik görevlisine verdiği pena elime ulaşıyor. Arkasında Phil Demmel aynı şekilde bana pena gönderiyor. Benden mutlusu yok. 
Konserlerini YouTube'dan izlerken hep gördüğüm sahne gözlerimin önünde canlı olarak yaşanıyor. Descend the Shade of Night solosu. Phil ve Rob birbirlerine dönüyor şarkının solosunu ağlatıyorlar. Benim de bir inceden gözlerim doluyor. 


Phil Demmel-Rob Flynn


Phil Demmel

Konser benim en sevdiğim şarkı ile bitiyor. Halo :D Şarkı bittikten sonra Phil cep telefonunu çıkarıyor ve poz vermemizi işeret ediyor. Fotoğrafımızı çekiyor. Grubun fotoğrafçısı arkasında binlerce Machine Head hayranı ile Sofya konser hatırası fotoğrafını çekiyor. Fotoğraf çekildikten sonra Dave McClain de elinde kalan son bagetini şahsıma gönderiyor. Sadece ben değil kardeşim de ganimetini toplamış. Mutlu mesut ayrılıyoruz konser alanından. Açlığımıza yenik düşüyor ve kendimizi Vitosha caddesine atıyoruz. Yemeğimizi yedikten sonrada otele doğru yürümeye başlıyor ve uykuya dalmazdan evvel Instagramı konser fotoğrafları ile bombardıman ediyoruz:D Bir de bakıyorum ki Phil Demmel benim hayatımda verdiğim en komik pozu Instagrama atmış bile. Ne kadar komik göründüğüm ya da kötü çıktığım hiç umurumda olmuyor. Hayatımın en mutlu anının fotoğrafıydı çünkü :D 





Ertesi gün konser yorgunluğunu az biraz üstümüzden atıp şehir merkezine doğru yola çıkıyoruz. Planımız Vitosha dağına çıkmak. Teleferik ile çıkabileceğimizi biliyoruz fakat teleferiğe nasıl ulaşacağımız konusunda bilgimiz yok. Şehir merkezinde bir Tourist Info desk bulup soruyoruz. Ne yazık ki teleferik cuma günleri çalışmıyormuş. Bir sonraki gelişimize artık diyoruz ve başka bir plan düşünüyoruz. En sonunda pek çok Avrupa ülkesinde daha önce ziyaret ettiğimiz gibi Doğa Tarihi Müzesini gezmeye karar veriyoruz. 
Doğa Tarihi Müzesi

Müzede en çok ilgimizi çeken kısım nedense bunlar oluyor. Bayram tatilinde olmamız sebebiyle bu fotoğrafı arkadaşlara gönderip 'akraba ziyaretine geldik' şeklinde kendimizce geyik yapıyoruz. 

Yavaştan bize ayrılan sürenin yine sonuna geliyor ve İstanbula dönmek üzere önce otelimize uğrayıp eşyalarımızı alıyor ve check-out işlemlerini tamamlıyoruz. 
EasyOtel Sofia

Metro ile havalimanına ulaşıyoruz. Check-in ve pasaport işlemlerini tamamladıktan sonra artık Sofya'ya yeniden karşılaşmak üzere veda ediyoruz. 
Sofya gerçekten benim için unutulmaz bir deneyim oldu. Hem ilk yurtdışı konserim, hem en sevdiğim grubun konserini canlı izleyebilmek hem de unutulmaz güzellikteki bu şehir. Bu sene gezi planlarınız arasına dahil etmenizi tavsiye ederim. Tekrar görüşünceye kadar hoşçakalın :D